Özkan Abi’ye veda

 

Uzun ve yorucu bir günün ardından karşına çıkmaması gereken bir haber görmek hoş bir duygu değilmiş. Basit ve net bir haberdi: Özkan Uğur’un ölüm haberi. Elbette kendi ömrümüz sona erene dek birçok ölümle karşılaşacağız. Bu kendimizi ölüme hazırlamanın doğal da bir yolu aynı zamanda. İnsanların farklı şekillerde ve farklı anılarla ölümünü görüyor, kendimizinkini hayal ediyoruz. Bazıları kötü hatıralarla ve beddualarla yollanırken bazıları da Özkan Uğur gibi büyük hikayelerle ve saygı dolu yüreklerle uğurlanıyor. Bugün mahallemin deli abisini kaybetmişim gibi hissettiğim Özkan Abi’yi bir de burada uğurlamak istiyorum.

Özkan Abi’nin başarılarından, olağanüstü müzik ve oyunculuk kariyerinden, Türk müziğine yaptığı katkılardan elbet bahsederiz ki muhtemelen arada bahsedeceğiz ama bugün saf bir sahne yeteneğinin kalkıp gidişini konuşacağız. Sonradan katıldığı dostları Mazhar ve Fuat’la birlikte yaklaşık 50 yıllık profesyonel müzik hayatında bambaşka yerlerden bambaşka hikayeler dinletti bize.  Müziğinde bazen, artık neşe ve huzur isteyen özlem dolu bir aşığı Güllerin İçinden şarkısında; mahallenin delikanlısı Ali Desidero’nun flört ettiği kızı ise aynı isimli şarkıyla hepimize ezberletti. Şu sinir olduğu sevgilisinin Ele Güne Karşı ortada bıraktığı hikayesini de iyice dinledik ama Sude’de neler oldu hala anlamadık bence. Tüm bunları ve çok daha fazlasını çok sevdiği gitarı ve sahnesiyle hepimize yıllarca anlattı. Yanında arkadaşlarıyla birlikte sevdiği işi yapmanın mutluluğuyla, enerjisi tükenmeden dans ederek şarkılarını söyledi.

Ancak farklı olan ve benim ilham aldığım bir özelliği vardı ki ölümünü öğrendiğimde oturup düşünmemi sağladı. Özkan Abi mutlu olmaya çalışıyordu ama eline bir gitar aldığında mutluydu zaten. Sanki Türk pop dünyasının bir keşişi gibiydi. Yaptığı işi en iyi şekilde yapmaya çalışıyordu ama zaten o kadar yetenekliydi ve işini o kadar seviyordu ki otomatik olarak en iyilerden biri olmuştu. Sahnenin akışına kendini kaptırıp yıllarca o akışta kalan bu büyük müzik insanının, 2020’de GAİN’de yayınlanan Ele Güne Karşı belgeselinin tamamı, ölümünün ardından YouTube’a koyulmuş (5-6 bölümlük kısa bir belgesel denemek isterseniz bence bir bakın). Belgeselden bir kesit de sosyal medyada çokça izlenmiş, üzerine yorumlar yapılmış. Bahsettiğim kesit ikinci bölümün sonunda Özkan Abi’nin hastalığını ve ardından hastalığı yenerek müziğe dönüşünü anlatmış. Müziğe dönüşünden sonra arkadaşlarıyla çok sevdiğim No Problem şarkısını söylerken duygulanmış biraz. Neredeyse 50 yıldır bu işle uğraşan bir müzisyen, an gelmiş kendi yazdığı şarkıya hüngür hüngür ağlamış. Özkan Abi’yi bundan daha güzel özetleyen bir olay var mıdır bilmiyorum. Çünkü olay budur yani. Biz sanatı da sahneyi de bu yüzden yaparız. Birbirimize hikayelerimizi anlatırız, paylaşırız, duygulanırız, ağlarız, güleriz. Sonra da yanımızdaki 50 yıllık arkadaşlarımızdan biri diğerine şöyle der: “Ağlamayan zaten, ne yani değil mi Fuat?”

Bu anlamlı ve başarılı hayatı yaşamaya cesaret edebildiği için öncelikle Özkan Abi’ye, onu uğurlamada beni yalnız bırakmadığın için de sana teşekkür ederim sevgili okur. Sayende bugün ölümüne üzülmeyi bir kenara bırakıp onu anlamaya çalıştığım için tekrar kendimle gurur duyabildim. Katıldığı bir programda söylediği gibi “Mevlana’nın ne güzel bir sözü var. Bir gün gelir açmaz dediğin çiçekler açar, gitmez dediğin dertler gider, bitmez dediğin zaman geçer. Ama hayat öyle bir şey ki; önce şükür, sonra sabır, sonra da inanmak gerekir. Onun için insan hayal ettiği müddetçe yaşayacaktır. Hayallerine insan bir gün kavuşur. Ben de onu yaşadım işte gördüm.”. Ya da başka bir şairimizin dediği gibi “Yıllardır sönmemiş umudum, Nisan değilse Mayıs, Perşembe değilse Pazar.”. Hayal ettiği müddetçe yaşayan ve yaşamak isteyen herkese ve Özkan Abi’ye şöyle bir bağıralım o zaman: YARABBİ

Bu yazıyı paylaşın:
Sonraki yazı
Oryantalist ‘Terzi’ Peyami
Önceki yazı
This Is Hozier

Başlıklardan...