Tarihin canlandığı film: Müzede Bir Gece

Haydi, tam olarak şimdi geçmişe dönelim. Pazar sabahlarında televizyonda karşılaştığımız ve izlerken eğlendiğimiz o filmler tadında bir filme göz gezdirelim istiyorum. Filmimiz, Müzede Bir Gece 🙂 sanıyorum ki bir şekilde karşılaştığı veya herkesin bildiği bir film olan Müzede Bir Gece filmine hadi gelin bir de birlikte bakalım. Hazırsanız başlıyoruz <3

Müzede Bir Gece filmi Milan Trenc’in 1993 yılında yazdığı aynı isimli çocuk kitabından uyarlanmış. İlk olarak 2006 yılında vizyona giren serinin ilk filmi, her ne kadar klişe sahne ve konular etrafında dönse de eğlenceli bir dünyayı bizlere yaşatıyor. Film Larry Daley’in sürekli yeni bir işe başlarken oğlundan uzaklaşması ve onunla yeniden yakın bir bağ kurabilmek için müzedeki gece bekçiliği işini kabul etmesi ile hikâyesine başlıyor. Müzedeki ilk gecesinde balmumu heykellerinin canlandığına şahit olan ve asıl görevinin müzede yer alan tarihi karakterlerin güneş doğmadan yine eski yerlerinde olmasını sağlamak olduğunu öğrenen Larry’nin maceraları filmde anlatılıyor.

Film bilinmeyeni bilme merakı üzerine şekillenen ve izleyici kitlesi olan çocukların tarihe olan ilgisini çekebilmek adına güzel bir mesaj veriyor. Ancak gerek barındırdığı klişe şakalar ve sahneler nedeniyle serinin devamında biraz sıkıcı olabiliyor.

Filmi yıllar sonra yeniden izlerken fark ettiğim bir başka detay bugünlerde oyunculuğunu çok beğendiğim kişileri barındırıyor olmasıydı. Rami Malek, Robin Williams, Paul Rudd, Jay Baruchel ve Dick Van Dyke bu isimlerden bazıları. Ama favorim müzenin müdürü rolünde oynayan Ricky Gervais oldu 🙂 Film ve dizilerini dönüp dönüp yeniden izlediğim Ricky Gervais’i Müzede bir Gece filminde görünce şaşırmadım desem yalan olur. Filmin konusunu genel olarak hatırlasam da detaylarına dönüp baktığımda oyuncular dışında sürekli Amerika tarihinde yer alan kahraman göndermeleri de dikkatimi çeken başka bir nokta oldu. Amerika rüyasının her yerde olduğunu bir kez daha deneyimlemiş oldum.

Film serisi en başından itibaren Ulusal Tarih Müzesi’nde başlıyor ve baba-oğul hikâyesini tarihsel karakterler etrafında şekillendiriyor. Yakın tarihten ziyade özellikle M.Ö. olarak nitelendirilen tarihsel zaman içerisinde hep eksik kalan veya bilinmeyen noktalara temas etmesi güzel bir ayrıntıydı. İnsanın kendi tarihini ve geçmişini bilme ihtiyacı güdüsünü iyi yakalayan film, bu ihtiyaç üzerinden güzel bir hikâye anlatmış. Bilemediğimiz şeyler veya üzerine konuşamadığımız konular korkutucu gelebilir. Ancak özellikle aksiyon komedi halinde belirli bir çizgiye oturtulup şemalaştırılan uzak geçmiş izleyici için korkutucu olmaktan çıkmıştır. Bu karakterler daha çok mizahın veya diğer filmlerin malzemesi haline gelmiş görünüyor. Özellikle birbirinden farklı zamanlarda yaşamış karakterleri bir araya getiren film, farklı bir anlatı kurguluyor. İzleyiciye de şölenli bir keyif sağlıyor bu durum.

Sonuç olarak temel bir insan güdüsünden başlayan hikâye fantastik bir şekilde izleyicine ulaşmış görünüyor. Yıllar sonra dönüp izleyince çocukluğumun Pazar sabahı gösterilen filmlerini yeniden yaşadım. Benzer bir duyguyu siz de yaşamak isterseniz hafta sonu evde film günü planınıza Müzede Bir Gece filmini ekleyebilirsiniz.

Bizi geçmişe götüren ve uzun bir yolculuk yapmamızı sağlayan bir sonraki filmde görüşmek üzere, o zamana kadar hayallerinizle kalın <3

Bu yazıyı paylaşın:
Sonraki yazı
Nolan’ın tarihi perspektifi: Oppenheimer
Önceki yazı
She’s everything: Barbie

Başlıklardan...