This Is Leonard Cohen

Herkese merhaba! Yepyeni bir seriye başlamaya karar verdim. İlhamımı da en sevdiğim uygulama olan spotify’dan aldım. Serinin her yazısında farklı bir sanatçıya odaklanacağım ve o sanatçının hayatını, sanatını ve bunların bağlantısını açıklamaya çalışacağım. Serimizin ilk odağı olan isim ise Leonard Cohen. Şiir gibi şarkı sözleri, edebi eser niteliğindeki şarkıları ve çiğ kalın sesiyle o müziğin ölümsüz efsanelerinden biri.

Cohen efsanevi bir müzisyen haline gelmeden çok önce sanat hayatına yazarlıkla başladı. “Let Us Compare Mythologies” adlı ilk şiir kitabını 1956 yılında yayımlayan Cohen, 1963 yılında ise ilk romanı “The Favorite Game”i ve 1966 yılında da ikinci ve son romanı “Beautiful Losers’’ kitabını okuyucularla buluşturdu. Aldığı edebiyat eğitimi onun müzik hayatında mitolojiyi, teolojiyi ve şiiri çıkış noktası olarak kullanmasına sebep oldu. Bu yüzdendir ki çoğu şarkısı kişisel hayatından parçalar taşımakla birlikte dini figürler, eski anlatılar ve varoluşsal simgeler barındırıyor. Onun şarkılarını dinlerken kendinizi bambaşka bir alemde dünyevi olmayan bir yerde hissediyorsunuz.

Entelektüel ve çekici bir karaktere sahip Cohen’in hayatı ilham perileriyle dolup taştı. Kimisine platonik bir ilgi besledi, kimisiyle sevgili oldu, kimisiyle yuva kurdu. Hayatındaki kadınlar onun hep hayranlık duyduğu ve beslendiği kaynaklar oldu. Ününün başlangıcı sayılabilecek en önemli şarkılarından ‘’Suzanne’’ tam olarak böyle yazıldı. Cohen’in uzun süreli arkadaşı Suzanne Verdal onun bu şarkıyı yazma sebebi, bu şarkı da onun Colombia Records’dan anlaşma imzalaması sebebi oldu; böylece resmi müzik kariyeri başladı.

Suzanne:

30’lu yaşlarında başladığı bu kariyer ona kendiyle ilgili çok sorular sordurttu ve bu kişisel yansımaları müziğine de yansıdı. Bir yandan da şiir kitapları yazmayı ihmal etmedi. Daha gösterişsiz, sakin müziği o zamanki çalıştığı yapımcıların müdahalesiyle vokal bakımından zenginleştirildi ve odak sözlerin ötesine geçmiş, müziğin de derinliğine eşlik etmiş olduğu bir hale büründü. Hallelujah belki de bunların hepsinin birleşimiyle ortaya çıkan bir şarkı oldu. Bana göre gelmiş geçmiş en iyi şarkılardan biri olan Hallelujah Jeff Buckley gibi inanılmaz isimlerin coverlarıyla Cohen’in ününe ün kattı ve modern klasikler arasında yerini aldı. Her dinleyişinizde tüylerinizi ürperten bir incelikle yazılmış ve bitişindeki buruk hevesle sizi düşünmeye terk eden bu şarkı benim kişisel favorim.

Hallelujah:

Buckley Cover:

 

Bahsetmek istediğim son şarkısı ise sanırım en ünlü şarkısı ‘’Dance Me To The End Of Love’’. Düğünlerin vazgeçilmezi bu şarkı, trajiktir ki esasında bir aşk şarkısı değil. Yahudi asıllı Cohen bunu İkinci Dünya savaşından ilham alarak yazıyor. Şarkıdaki Yunan esintileri ise uzun yıllar yaşadığı Yunan adası olan Hydra’nın etkisi olarak ortaya çıkıyor.

 

 

Dance Me To The End Of Love:

 

Peki ben neden onun müziğini bu kadar seviyorum? Sanırım şarkılarındaki kalp kırıklıklarının hassas şairane tutumu, müziğini besteleyiş şeklindeki hayatı ve sanatı arasındaki o çizginin kayboluşu ve gerek melodileri gerekse bahsettikleriyle evrenselleşen şarkıları her şeyiyle biraz bana tanıdık ama bir o kadar başka dünya işi geliyor ve beni sanatın kutsallığına teslim olmaya iteliyor. Hallelujah!

Bu yazıyı paylaşın:
Sonraki yazı
Belgesel Günlükleri 1: 2011 Japonya depremi
Önceki yazı
Sinema tarihini yeniden okumak: Alice Guy-Blaché

Başlıklardan...