Spirited Away: Animasyonlara farklı bir bakış

Animasyon filmleri hep çocuklar içinmiş gibi anlaşılıyor. Çizgi filmler ile büyüyen insanların belli bir zamandan sonra animasyonları izlememesi gerekiyor gibi düşünülüyor. İşte tam bu noktada karşı çıktığımı söylemeliyim. Yetişkinler de animasyon filmi izler, izleyebilir. Takip ettiğimiz animeler sadece çocukluğumuzda mı kalsın? Hiç de bile.

Yetişkinler için de seyirlik animasyon filmler yapan Hayao Miyazaki’nin içimizdeki çocuğa seslenen bir filmi hakkında konuşalım. Spirited Away yani Ruhların Kaçışı. Fantastik bir dünyada geçen film yok artık dediğimiz her şeyin olduğu olayları içeriyor.

Aman yavrum dikkat et diye öğütlenen çocukların korkup hiçbir şeye el uzatmadığı veya çocuk triplerinin olmadığı bir dünya. Çocuk yaşta ailesini kurtarmak için büyülerle mücadele eden, insanların ruhlarını kurtaran bir kız çocuğu, Chihiro. Açgözlü ve muhtemelen parasıyla her şeyi halledebileceğini düşünen Chihiro’nun anası ve babası domuza dönüşünce olaylar başlıyor.

Toplumsal cinsiyet, doğanın katledilmesi, Şinto inanışı gibi birçok katmanı bulunan film; yüzeysel bir animasyon filmi olarak düşünülmemesi gerekiyor. Yani izlerken öyle gülüp geçeceğimiz türden bir animasyon değil. Aksine her izleyişte farklı bir kısmını keşfedeceğimiz bir film. Belki de sırf bu keşif ruhunu yaşattığı için, yeniden çocuklar gibi olabildiğimiz için seviyoruz Miyazaki’nin animasyonlarını. Kim bilir?

İsimlerin elinden alınması, ruhların hamamda yıkanması, ismini hatırlayınca ruhuna kavuşabilme gibi birbirinden garip olayları hiç de yadırgamadan izliyoruz.  Modern dünyada yaşadığımız yalnızlığı büyülü karakterlerle anlatan film, bir yerde dönüp kendimize bakmamıza yön veriyor. Durduk yere hüzünlenmeye başlıyoruz. Doğadan uzaklaştığımızı görüyoruz. Nehirlerin kurutulup üzerine binaların yapıldığını hatırlıyoruz. Sadece binalar içerisinde nefes alabildiğimizi zannediyoruz.

Filmin ana karakteri olan 10 yaşındaki Chihiro ile biz de yolculuğa çıkıyoruz. Her şeyi ama en başta da kendimizi keşfediyoruz. Çocuklardan öğrenebileceğimiz şeyler olduğunu bir kere daha gösteriyor film. Onların gözünden kim olduğumuzu yeniden bizlere hatırlatıyor. Büyümenin ne kadar sıkıcı ve tekdüze olduğunu gösteriyor.

Şimdi böyle bakınca animasyon filmlerinin sadece çocuklar için olduğunu düşünmek anlamsız geliyor. Her yaşta izleyebiliriz. Hele ki Miyazaki gibi manga ve anime sanatçısının ortaya koyduğu işler herkes için seyirlik bir keyif sağlıyor. Çocuklar büyülere ve fantastik dünyaya bakarken bizler dönüp kendimize bakıyoruz.

 

 

Bu yazıyı paylaşın:
Sonraki yazı
Erasmus Günlüğü: Bölüm 3
Önceki yazı
Bizim kalbimizi tamir etmemiz lazım: Tamiri mümkün

Başlıklardan...