Mutsuz değilim yüzüm böyle: Fleabag

Ufak bi’ not: bu yazı akşam saat dokuzda, online ders eşliğinde yazılmıştır. Matematik sevmiyorum.

 

Fleabag, bir kadının iç dünyasının ve yaşadıklarının mizah ve boşluk hislerinin harmanlanmasıyla (harmanlamak çok yaşlı bir kelime) anlatıldığı ironik ve yıkıcı bir komedi-drama. Dizide, kaosu estetik bir şekilde yaşayan, ”kendine feminist bile diyemeyen açgözlü, sapkın, bencil, ilgisiz, alaycı, ahlaksız bir kadın olduğuna dair keskin fikirleri olan” Fleabag, geçmişindeki acı verici olaylar ve içsel çatışmalarıyla boğuşurken, yaşamındaki insanlarla olan ilişkilerini de sorguluyor. Dizinin karakterlerinin ambivalans içindeki tutarsızlıkları, onları daha gerçekçi ve etkileyici hale getiriyor.

Birçok diziye göre çok daha kısa süren, ancak etkisi uzun süren Fleabag, her bir bölümünde kendine ait bir hikaye anlatıyor. Fleabag, hayatındaki yalnızlık, kayıp, aşk ve özür dileme gibi konuları ele alıyor ve tüm bu zorluklarla başa çıkmak için kendi yollarını bulmaya çalışıyor, bulamadığı o noktada da empati kurmaya başlıyoruz. (Aynı ben ya, hı-hım).

Dizinin başından itibaren babasının yapay ilgisi nedeniyle maruz kaldığı yapay ve ucuz feminizme karşı oluşturduğu ince ve espritüel eleştiriler, fleabag  ve çevresindeki diğer kişilerin de egzistanyelist bunalımlarının yansıtılması, karakterlerin oldukça kusurlu oluşunun getirdiği samimiyet ve beni Oğuz Atay cümlelerine çevirecek kadar virgül kullanmamı gerektiren birçok minik ama gerçekçiliği arttıran detaylar, diziyi muazzam bir hale çeviriyor

Dördüncü duvar kavramı çok hoşuma giden bir olay, sinematografik bağlamda yorum yapabilecek bir altyapımın olmasını çok isterdim ama şu an için yapabileceğim tek şey, dördüncü duvarın bir metafor şeklinde kullanılarak Fleabag’in sürekli hatırladığı Boo’yu kaçınılmaz bir düşünce balonuna dönüştürmesini düşünmek olur, trajik bir şekilde Fleabag’in hayatından çıkan Boo, Fleabag’in dördüncü duvarıydı. Hayatındaki bütün pürüzleri, buruk mizahıyla ve çoğu zaman pişmanlık içinde ona anlatıyor, dördüncü duvarına, Boo’ya.

Tam buraya, dizide çok hoşuma giden bazı replikler listesi hazırlayacaktım, hatta yazdım, sonra sildim. Fleabag’in bana kattığı şeylerden birisi de konfor alanlarının zaman zaman bizi(beni? sıkıştırması oldu, ve aralarından seçim yapamıyor olmam gibi küçük kararsızlıklar da var; o yüzden, eğer hala izlemediysen mutlaka izle, dizideki bütün cümleleri liste haline getirdiğimi düşün(dizide birsürü alıntısı yapılacak cümle olmasının en büyük sebebi, benim nezdimde, aforizma peşinde koşmadan, dümdüz ve kusurlu olması sorun olmayan cümleler olmasıdır.)  ve üçüncü sezonun muhtemelen gelmeyeceğinin hayal kırıklığına hazırlan. Ayrıca, her yerde ”it”ll pass” alıntıları olsa da, dizide çok daha ”uh,,,”replikler var.

“I was taught if we’re born with love then life is about choosing the right place to put it. People talk about that a lot, feeling right, when it feels right it’s easy. But I’m not sure that’s true. It takes strength to know what’s right. And love isn’t something that weak people do.” – The Priest

“i don’t know what to do with it, with all the love i have for her, i don’t know where to put it now”

Not: dayanamadım, dizide geçen bazı şarkıların listesini yaptım, teşekkürler.

Bu yazıyı paylaşın:
Sonraki yazı
Sinema tarihini yeniden okumak: Alice Guy-Blaché
Önceki yazı
Bu albümleri neden seviyorum?

Başlıklardan...