Vampirleşen Popülarite’de bu haftanın konusu meditasyon! Son dönemlerde oldukça popüler olması eminim senin de gözünden kaçmadı. Meditasyon yapanlar -sanki aralarında anlaşmış gibi- meditasyonun hayatlarına getirdiği farklılıktan ısrarla bahsedip şiddetle tavsiye ediyor. Meditasyonun yanında yoga, ayrılmaz ikili olarak sunuluyor. Bu ikilinin piyasasının çığ gibi büyümesiyle de çevreden haylice övgüler yağıyor. Özellikle de meditasyona… Bu meditasyoncuların örgütleşmesi, bizlere ister istemez büyük bir kandırmaca olarak gözüküyor. Hatta çoğumuza bu tarz mistik işler antin kuntin geliyor, biliyorum. Peki çoğumuza sıkıcı, anlamsız ve hatta vakit kaybı gelmesine rağmen meditasyon niçin kulaklarımıza sürekli fısıldanıyor?
Çoğu kişi meditasyonun din ile alakası olmadığını savunsa da bazı dinlerin temelinde meditasyon olduğu aşikâr. Bu meseleyi kutsallaştırmayanlar yani bunu hayatlarında bir din olarak tasvir etmeyip de düzenli olarak yapanlar da oldukça fazla. Meditasyon yapmanın belli adaplarının olmasıyla bana dini bir özeniş olarak geliyor. Çeşitli el, ayak duruşları; rahatlamak için
tütsüler; belli aralıklarla nefes alıp vermeler gibi. Nitelikte dakikalarca bağdaş kurup ne yaptıklarını anlamak zor. Aslında zihin ile savaştığın bir arınma şekli meditasyon. Dakikalarca bağdaş kurduğun bu süreçte zihnine odaklanıp zihnini kontrol etmeye çalışıyorsun. Amacı zihni susturup bilinçaltını temizlemek. Temizlenmiş bir bilinçaltıyla daha sakin bir hayat yani. Pekâla, biz de isteriz stresten uzak, huzurlu biri olmayı! Ama bunu günümüzde bizlere kapitalist bir yaklaşımla sunan meditasyonla yapmak zorunda değiliz sanki. Bulaşık yıkarken, kitap okurken, müzik dinlerken sadece bu işlere odaklanmaya çalışsak mesela? Kendine zaman ayırmaksa mesele eğer, rahatlamaksa amaç niye bunu uzaklarda arıyoruz ki?