Hakkında sayısız teori üretilen, spekülasyonları kulaktan kulağa dolaşan ve yıllar boyu deli gibi beklediğimiz “Spider-Man: No Way Home” filmine sonunda kavuştuk!
UYARI: Bu inceleme yazısı bolca spoiler içeriyor. O yüzden bu satırdan sonra sorumluluk tamamen size ait.
Kendimi bildim bileli Spider-man karakterinin kalbimde özel bir yeri vardır. Kendisiyle serüvenimiz 2000’li yılların başında Fox Kids’te yayınlanan çizgi filmle başlamış; çizgi romanlar, dergiler ve tabii ki Tobey Maguire’ın rol aldığı filmlerle katlanmıştı. Kendisinin rol alacağı Spider-man 4 filminin hiçbir zaman gelmemiş olması beni ve aynı jenerasyona mensup diğer çocukları bir hayli üzmüştü. Hatta 2020’nin mayıs ayında bu konuya da değindiğim duygusal bir yazı kaleme almıştım: “Şimdi Nerede?”: Tobey Maguire Kim tahmin ederdi ki 22 yaşıma geldiğimde Tobey Maguire’ı aynı kostümle beyazperdede izleyeceğim! (7 yaşındaki halim etmezdi herhalde).
En büyük kozu Tobey Maguire ve Andrew Garfield’ın spider-man olarak geri dönmesi olsa da, bundan çok daha derin bir film No Way Home. Özellikle May yengenin hayatını kaybetmesi trajedisiyle yüzleşen Peter, hayranların eleştirdiği toyluğunu geride bırakıp oldukça olgun bir karaktere dönüşüyor. Tom Holland’ın bu sahnelerdeki oyunculuğunaysa sadece şapka çıkarıyorum. Tek kelimeyle kusursuzdu. Kendisi yıllar içinde sadece spider-man olarak değil, oyuncu olarak da bir hayli gelişti. Ayrıca bu zamana kadarki tüm spider-man filmlerinde ihmal edilen bir husus da Peter Parker’ın keskin zekasıydı. Bu filmde Dr. Strange’i aklıyla alt eden bir Peter görüyoruz. Aynı evrenden gelen düşmanların birbirini tanıması (Doc Ock ve Osborn – Lizard ve Electro) ve orijinal filmlerde ölen karakterlerin hayatta olmasına şaşırmaları aşırı keyifliydi. Uzun zamandır bir filmde bu kadar eğlendiğimi hatırlamıyorum. Filmin henüz başında, dava devam ederken bir sahnede Matt Murdock’u da görüyoruz. Kendisinin Daredevil olduğu bu evrende henüz bilinmiyor ancak en azından avukat kişiliğini biraz daha görmek isterdim. Norman Osborn yıllar içinde kült haline gelen “I’m something of a scientist myself.” repliğini tekrarlayınca bütün salon senkronize bir şekilde kahkaha attık. Osborn demişken, sen ne büyük bir oyuncusun Willem Dafoe! 66 yaşında, tam 19 senedir canlandırmağı bir karakterle adeta bütünleşmiş. Genç oyuncuların ibretle izlemesi lazım. Öte yandan çizgi romanlarda May Parker’la yakınlaşan Doktor Octavius’un, tüm zamanların en genç ve en güzel May yengesine abayı yakmasını da beklemedim değil.
Gelelim filmin en güzel dakikalarına: Tom, Andrew ve Tobey’nin bir arada oluğu sahneler. Andrew ve Tobey geldiği zaman salonda bir alkış tufanı koptu. Üç farklı jenerasyonu (hatta belki daha da fazlasını) bir araya getiren tarihi bir olaya şahit olduk. Spider-man’in kuşaklar arası uzanan bir kahraman olduğu da bir kez daha ispatlanmış oldu. Aslında belki de bu aktörleri değil de, filmlerini izlediğimiz zamanları özledik, kim bilir? Üçlünün kayıplarını anarak içini döktüğü sahne bir hayli duygusaldı: Tom için May yenge, Tobey için Ben amca, Andrew içinse kız arkadaşı Gwen Stacy. Andrew’ın Michelle’i düşüşünden kurtararak vicdanını bir nebze rahatlatması, biz seyircilerin de yüreğine su serpti. Ayrıca her ne kadar farklı evrenden gelmiş olsalar da üç spider-man’in de “Büyük güç, büyük sorumluluk gerektirir.” felsefesini kavramış olması güzel bir detaydı. Tobey’nin kartuşa ihtiyaç duymadan ağ atmasına Tom ve Andrew tarafından verilen tepkiler ve Andrew ile Tobey’nin Avengers’ı bilmemeleri o kadar komikti ki film beni adeta duygusal bölünmelere soktu. Spider-manlerin takım çalışmasına aşina olmamalarına rağmen, kendileri gibi düşünen versiyonlarıyla bu işin de hakkından gelmeleri akıllıcaydı. Özellikle kendi düşmanlarıyla yeniden yüzleşmelerini izlemek çok keyifliydi. Jamie Foxx’un canlandırdığı Electro’nun yüzünü ilk kez gördüğü spider-man için “Çok iyi bir insansın, seni siyahi sandım. Belki bir yerlerde siyahi bir spider-man de vardır.” cümlesi yüzümde bir tebessüm yarattı ve Miles Morales’in bazı insanlar için ne kadar büyük bir anlam ifade ettiğini daha iyi kavradım.
Daha değinmeyi unuttuğum bir sürü sahne ve onlarca detay var. Ancak söylemem lazım ki beklentiniz ne kadar yüksek olursa olsun, film sizi kesinlikle tatmin edecektir. Kendi adıma No Way Home’u izlerken hayatımın üç ayrı evresi gözümde canlandı ve filmi adeta bu üç Efehan yan yana izledik. Çocukluğumdan kalan o eksik sayfa da bu şekilde tamamlanmış oldu. Diyeceğim o ki sevgili dostlar, Tobey Maguire’ı spider-man rolüne döndüren bu hayatta imkansız diye bir şey gerçekten yok. Yaşamınızda hep güzel mucizelerle karşılaşmanız dileğiyle..