31 Temmuz 1923 İstanbul’unda, Cumhuriyet tarihinin ilk büyükelçilerinden olan ve Türk Kurtululuş Savaşı’nda Milli Mücadele ruhuna hukuk danışmanlığıyla destek vermiş Münir Ertegün’ün ikinci oğlu dünyaya geldi. O gün gözlerini açan Ahmet Ertegün, yıllar sonra dünya müzik tarihine adını altın harflerle yazdıracaktı.
1935 senesinde babasının büyükelçi olarak Washington’a tayin edilmesiyle birlikte, kendisi de ABD’ye yerleşti. Annesinin hediye ettiği plaklar sayesinde müziğe olan ilgisi artan Ertegün’ün, kısa zamanda binlerce plaklık geniş bir koleksiyonu oldu. Amerika’ya gelmelerinden on sene sonra babasının vefatı üzerine ailesi Türkiye’ye dönse de, o ve ağabeyi Nasuhi Amerika’da kaldılar. Ahmet Ertegün burada felsefe okudu fakat asıl tutkusu her zaman müzikti. Nitekim New Orleans’da Jazz konserlerine giden, hatta gitmekle kalmayıp Türk Konsolosluğu’nda organizasyonlar düzenleyen Ertegün kardeşler, 1947’de bir aile dostlarından aldıkları 10 bin dolar borç parayla Atlantic Records isimli plak şirketini kurdular. Sadece iki sene içerisinde 1 milyondan fazla satışa ulaşan “Drinkin’ Wine Spo-Dee-O-Dee” şarkısı şirketin ilk hiti oldu. 1955’te 20 bin dolar farkla Elvis Presley’i rakip bir şirkete kaptırsalar da önümüzdeki yıllarda onu aratmayacak başka dev isimlerle çalışacaklardı.
Ertegün kardeşler başlarda en sevdikleri tarz olduğu için Jazz ve Blues müzisyenlerine ağırlık veriyorlardı, böylece Atlantic Records Ray Charles, John Coltrane ve Aretha Franklin gibi unutulmayacak sanatçıları müzik dünyasına kazandırarak 60’lı yıllara doludizgin giriyordu.
İlerleyen dönemde sadece Jazz ve Blues değil; R&B, Rock, Soul gibi yeni tarz ve sanatçılara şans tanıyan Ahmet Ertegün adeta sektörün gidişatını belirliyordu. Bu konuyla ilgili Phil Collins’in şöyle bir yorumu vardır: “Ergenlik dönemimde gider Atlantic logosu olan plakları, kasetleri alırdım. Şarkıcının önemi yoktu. Eğer albüm Atlantic’ten çıktıysa kendi türünün en iyi örneklerinden biri olduğu kesindi.” Phil Collins’ten bahsetmişken, pek çok sanatçı gibi o da Ahmet Ertegün’ün fikirlerine çok önem veriyordu. “In The Air Tonight” adlı parçasını kaydederken Ertegün’ün “Eğer bunu single olarak çıkartacaksak daha çok davul ekle.” tavsiyesi üzerine şarkı bugünkü bildiğimiz halini kazandı.
Takip eden yıllarda farklılığa önem vermesiyle Rock müziğe de yönelen Ahmet Ertegün, Led Zeppelin, Genesis, Cream ve Eric Clapton gibi efsane grup ve sanatçıları keşfediyor; yetmiyor AC/DC ve The Rolling Stones’u Atlantic bünyesine kazandırıyor; bir yandan da Frank Zappa, Stevie Wonder, Ben E. King, Roberta Flack ve Ella Fitzgerald gibi isimleri üne kavuşturuyordu. Ama belki de hepsinden önemlisi kariyeri boyunca çalıştığı isimlerle birbirlerini adeta “aile” gibi görmeleriydi. Ertegün çalıştığı sanatçıları ticari gelir kaynağı olarak değil aksine dostları olarak gördüğünden, onlar için daha uygun şartlar varsa çekinmeden başka şirketlerle anlaşmalarını bile öneriyordu.
Başarılarla dolu müzik kariyerinde üç farklı alanda Grammy Ödülü kazandı, 2006 yılı töreninde ise ilk kez verilen “icon” isimli Onur Ödülü’ne layık görüldü ve 1983’te kurduğu Rock and Roll Hall of Fame’e 1987’de sanatçı olmamasına rağmen oy birliğiyle girdi.
İlginçtir ama müzikle geçen nice senenin yanında Ahmet Ertegün aynı zamanda Amerika’yı futbolla tanıştıran kişi oldu. 70’li yıllarda kurduğu New York Cosmos takımına Pele ve Franz Beckenbauer gibi efsane futbolcuları transfer etmesi onun nasıl çok yönlü bir insan olduğunu kanıtlar nitelikteydi.
Bütün bunlara ek olarak 1999 Marmara depreminde hasar gören okulların yeniden yapılması için 4 milyon dolar topladı, Türk-Amerikan Vakfı’nın başkanı olarak Princeton ve Georgetown Üniversiteleri’nde Türk çalışmaları bölümlerini kurdu, Türkiye’nin tanıtımı amacıyla gönüllü bir kültür elçisi olarak çalıştı ve Türkiye’de kültür-sanat programlarının teşviki için Henry Kissinger’dan Turgut Özal’a, William Ford’dan Rahmi Koç’a kadar onlarca kişiyle bağlantılar kurup çalışmalar yaptı.
29 Ekim 2006’da New York’ta çok sevdiği dostları The Rolling Stones’un bir konseri sırasında ayağının kayması sonucu düşerek başını vurdu ve hastaneye kaldırıldı, 14 Aralık 2006 günü ise vefât etti. Naaşı, yurduna getirilerek 19 Aralık 2006’da ailesinin diğer üyeleri gibi Üsküdar Özbekler Tekkesi’ne defnedildi.
Nur içinde yatsın ülkemizin bağımsızlık mücadelesinde emek vermiş baba Münir Ertegün ve Cumhuriyetimizle yaşıt müzik efsanesi oğlu Ahmet Ertegün..