K Drama denildiğinde herkesin aklına gelen özel bir dizisi vardır elbette. Bu ilk izlediğiniz veya en beğendiğiniz bir dizi olabilir. Benim aklıma ise Kore dizi fanları olan arkadaşlarımın yaptığı bir program sonucu aklıma düşen ve geceleri uyumamak için direndiğim dizi Twenty Five Twenty One oldu. Baştan uyarıyorum bu yazı spoiler içeriyor 🙂
Başladığımda bu kadar beğeneceğimi düşünmezken dizi bittiğinde duygusal bir boşlukta kaldım diyebilirim. Özellikle 16 bölümlük dizinin son üç bölümü beni benden aldı desem yalan olmaz. Sonunda genel olarak ne olacağı bariz belliyken belki Na Hee-Do ve Baek Yi-Jin bir araya gelir diye beklentiye girmekten kendimi alamadım.
Neden bu diziyi çok sevdin derseniz başlangıçta dizinin toplumsal olaylara temas etmesi derim. Genel olarak günümüzden geçmişe dönüşlerle 90lı yıllarda geçen dizi dönemi çok iyi yansıtmış. Çağrı cihazları, kiralanan kitaplar, kasetçalarlar ve gelişen her teknolojiye insanların uyum sağlama süreci oldukça iyi verilmiş. Kıyafetler, kullanılan ev eşyaları ve diğer tüm detaylar dizi içerisinde dönemi yansıtma anlamında mükemmel gösterilmiş.
Tüm bunların dışında dizide en sevdiğim detay ise 98 IMF krizi ve sonucunda insanların yaşadığı olası durumlara çok yakından değinmiş olması. Ayrıca 11 Eylül saldırısı ve günümüzde geçen sahnelerde pandemi sürecine değinmiş olması başka önemli detaylar oldu. Bu olaylara sadece olmuş olaylar veya geçmişte yaşanmış olaylar gibi değil de birebir deneyimleyen, tanık olan, uzaktan izleyen insanların üzerinde nasıl etkileri olacağını da oldukça güzel işlemiş. Nitekim Baek Yi-Jin tam da 98 krizinin toplumsal, sosyal ve bireysel etkilerini bizlere gösteren deneyimler aktarıyor. Benzer şekilde ilerleyen yıllarda muhabirlik yaptığı dönemde 11 Eylül saldırılarının haberini yapmak için gittiği Amerika’da da olayın insanlar üzerinde nasıl bir travma yarattığını görmek mümkün hale geliyor.
Diziyi oldukça güzel kılan bir başka nokta da Na Hee-Do’nun eskrim tutkusu. Sporun ve sporcu olmanın getirdiği tüm durumları çok güzel işlemiş. Mücadeleyi, rekabeti, dostluğu ve hedef odaklı çalışmanın getirdiği fedakârlıkları Na Hee-Do’nun hikâyesi üzerinden anlatıyor. Çevresine umut ve ışık saçan Na Hee-Do çevresindeki tüm insanların zor anlarında onlara yardımcı oluyor ve büyük destek sağlıyor. Hem dostlarının hem de Baek Yi-Jin’in sonsuz bir destek ile yanında olan Na Hee-Do, genç olmanın getirdiği tüm durumları da yansıtıyor ve diziye bambaşka bir hava katıyor.
Dizide Na Hee-Do ve Baek Yi-Jin’in köprüde yaptıkları konuşmanın geçtiği bölümde aklım kaldı desem yanlış olmaz. Son üç bölüm duygusal açıdan beni benden almış olsa da köprüdeki konuşmaların içtenliği ve samimiliği bana geçti valla ? Daha iyi olabilir miydi bilemiyorum ama olduğu haliyle bu diziyi diğer dizilerden ayrıldığı noktaları var. Mutlu bir son ile bitmeyişi, çoğu sorunun cevapsız kalması, kadın sporcuları çatışmasız bir şekilde ön plana çıkarması ve toplumsal olayların etkisini dönemine göre oldukça iyi yansıtmış bir dizi olmasıyla beni kalbimden vurdu. Kalbim köprüde, aklım Na Hee-Do’nun hikayesinde kaldı ?