Steven Spielberg’un yönetmenliğini yaptığı, Tom Hanks ve Meryl Streep’in başrollerinde yer aldığı “The Post” filmi, Oscar’da en iyi kadın ve en iyi film dallarında adaylığı ile büyük ses getirmişti. Film Oscar’dan ödülle dönemedi. Ancak The Post’un, National Board of Review En İyi Film Ödülü ve Amerikan Senaryo Yazarları Birliği Ödülleri Paul Selvin Ödülü’nü aldığını belirterek haksızlık etmemek gerektiğini baştan söyleyelim. Eğer hazırsanız yavaştan filmin detaylarına geçelim.
The Post, 1970’lerde gerçekleşen ve Amerikan tarihinde önemli bir yere sahip olan Pentagon Belgeleri Skandalı’nı konu ediniyor. Film, gazetecilerin özgür basın hakkı için verdikleri mücadeleyi anlatırken aynı zamanda günümüzdeki gazetecilik etiği ve hükümetin medyaya müdahalesi gibi konuları da ele alıyor.
Film, özgür basının önemini ve gücünü ‘’Biz yayınlamaz ve denetlemezsek kim yapacak?’’ cümleleri ile vurguluyor. Aynı zamanda hükümetin basına müdahalesi ve sansürü konusunda da uyarı niteliği taşıyor. Başta The New York Times olmak üzere, gazetecilerin yasal engellere rağmen gerçekleri açığa çıkarmak için verdikleri mücadele, demokrasinin temel taşlarından biri olan özgür basının ne kadar önemli olduğunu bir kez daha hatırlatıyor. İzleyici, gazetecilerin zorlu çalışma koşullarına tanık olurken, aynı zamanda Amerikan tarihinin en önemli olaylarından birine de şahit oluyor.
Film, heyecan verici bir gerilim atmosferiyle, karakterlerin duygusal iç çatışmalarını da başarıyla ele alıyor. Meryl Streep ve Tom Hanks’in oyunculukları da oldukça etkileyici ve filmi daha da güçlendiriyor. Hanks, gazetecilik etiği ve ilkeleri konusunda ısrar eden cesur bir gazeteci olan Ben Bradlee’yi canlandırırken, Streep ise The Washington Post’un yayıncısı Katharine Graham’ı canlandırıyor. Graham, erkek egemen bir dünyada kadın olarak iş dünyasında başarılı olmaya çalışırken, aynı zamanda özgür basının savunucusu olarak tarihe geçiyor. Sahip olduğu her şeyi riske atarak belgeleri yayınlama kararı alan Graham, toplantı salonunda konuşan ve çoğu zaman kendisini dışlayan erkeklere de baş kaldırmış oluyor.
Bununla birlikte, “The Post” filmi, zaman zaman fazla öğretici bir anlatıma sahip olabiliyor. Film, izleyiciyi sık sık özgür basının önemini hatırlatmak için duraklatıyor ve bu nedenle izleyiciyi filmin öyküsünden kopabiliyor. Bu durumun filmin bazı yerlerinde yavaşlama hissi yarattığını söylemek mümkün. Film içerisinde bu tür duraklamalardan sonra bir anda olaylar çok hızlı akmaya başlıyor. Bu durum da izleyicinin takibini güçleştirebiliyor.
Bu ufak pürüzlere rağmen The Post, gerçek hayattan esinlenen hikayeyi heyecanlı ve ilgi çekici bir şekilde anlatıyor. Tarihle ilgilenenler ve gazetecilik tutkunları için kesinlikle izlenmesi gereken bir film olduğunu söyleyebilirim.